Bu yazıyı alkolün bana verdiği yetkiye dayanarak..

20 Mayıs'tan bu yana Antalya, Patara'da Deniz Kaplumbağaları'nı Koruma Projesi'nde "Alan Sorumlusu" olarak çalışmakta olan Uzman Biyoloğum. 1.800 TL ile sigortasız... (Diğer çalışanların aldığı ücret 1.500 TL ki bu çalışanlar Biyoloji bölüm mezunu ve yaklaşık 4-5 ay içinde Yüksek Lisans eğitimlerini tamamlayıp "Uzman Biyolog" olacaklar).

Bugün başıma gelen olayı elimden geldiğince kısa bir şekilde anlatmak istiyorum:

Saat 16:30 sularında Patara Plajı'na geldiğimizde Caretta carettalar'ın yuvaları üzerine bırakmış olduğumuz yüzey üstü kafeslerin yerinde olmadığını farkettik ve akabinde Jandarma'ya ihbarda bulunduk. Daha sonra kafeslerin tatile gelen vatandaşlarca gölgelik yapmak üzere, hasırı sermek için direk işlevi görsün diye, yuvaların üstünden alınarak deniz kıyısına taşındığını tespit ettik. Bu vatandaşlar ile iletişime geçerek yaptıkları yanlışı anlattık fakat vatandaşlar bize bu kafeslerin top oynayan "hayali" kişilerce kale olarak kullanıldığını ve ellerinden aldıklarını söylediler. Jandarma'ya haber verdiğimizi söyleyince apar topar sahilden ayrılma çabası içine düştüler. Tam sahilden çıkmak üzerelerdi ki Jandarma olay yerine itikal etti. Kısa bir konuşma ardından şikayetçi olup olmadığım soruldu ve şikayetçi olduğumu belirttim. Yaklaşık saat 17:45 sularında Kınık Jandarma Karakolu'na vardım. Karakolda maalesef uzmanından astsubayına, başçavuşuna kadar kimse konu hakkında fikir sahibi değildi. Acı noktalardan biri de şudur ki; bu konu hakkındaki cezai yaptırım konusunda, 2009 yılından bu yana Deniz Kaplumbağaları Koruma Projeleri'nde çalışmama rağmen ben de bir fikir sahibi değildim...
Suçu işleyen şahıs defalarca Kur'an Kursu Hocası olduğunu belirtmesine rağmen ben herhangi bir tehdit unsuru algılamamıştım. Unuttuğum şey günümüzde tehdit (torpil, dayı içerme) unsuru olacak meslek dallarının Polislik, Askerlik, Politikacılık değil de din kisvesi altında yürütülecek alanların olduğuydu. Nitekim karakola gidene kadar orada görev alan bir Uzman Jandarma zaten aranmıştı ve orada olduğum süre zarfı boyunca olay Kaymakam'a kadar gitti.
Sonuç olarak bu olaydan çıkarılacak sonuç Türkiye ve Türkiye'nin Doğal Zenginlikleri'nin bulunduğu noktanın vahametidir. Bu olaydan sonra konakladığım yere vardığımda saat yaklaşık 19:45 idi. Kısa bir abur cuburdan sonra (en son yediğim yemek saat 10:15'te yaptığım kahvaltı) 1. derece sit alanı ve ÖÇK (Özel Çevre Koruma) bölgesi olan bir yerde konaklayan kampçı arkadaşlarla görüşmek için 3 km uzaklıktaki başka bir alana gittim ve tekrar Jandarma ile görüşmek zorunda kaldım. Allah'tan "kampçı camia" bu tür konulara duyarlı ki ufak bir uyarının ardından çadırlarını toplayarak uygun bir alana geçtiler.

Jandarma'dan yana hiç bir şikayetim, problemim yok aksine olaylardan sonra karakoldan memnuniyet duyarak ayrıldım. Çünkü Karakol Komutanı'ndan, personeline kadar herkes duyarlı bir şekilde, yardımcı olmak için çaba sarfetti. Fakat dediğim gibi "Karakolda maalesef uzmanından astsubayına, başçavuşuna kadar kimse konu hakkında fikir sahibi değildi. Acı noktalardan biri de şudur ki; bu konu hakkındaki cezai yaptırım konusunda, 2009 yılından bu yana Deniz Kaplumbağaları Koruma Projeleri'nde çalışmama rağmen ben de bir fikir sahibi değildim". Bu yazıyı tamamlamamın ardından TCK, Milli Parklar, Kıyı Kanunları vs. bir çok şeyi inceleyerek fikir sahibi olacağım.
Ve bu yazdıklarımı takip ettiğim doğa ve kampçılıkla ilgili gruplarda da paylaşacağım; yerse....